Seçim senin!
Evet! Hayatında, işinde ve yaşamında cennette mi yoksa cehennemde mi yaşamak istiyorsun? Seçim senin. İstediğini yarat.Hayatını, işini değerlerinle mi yönetiyorsun; yoksa korkuların, hırsın ve egonla mı? Sadece cebindeki para, işin, araban, yatın, katların, giydiğin kıyafetinin markası, yaptığın ciron mu önemli; yoksa işine, çalışanına, yaşamına kattığın değerler mi? Kaç kişinin hayatına dokundun? Kaçının hayatını olumlu yönde değiştirdin? Kaç çocuğun gözüne, yaşamına ışık oldun?
Bütüne katkın ne oldu? Öldüğünde geriye ne bırakacaksın? Ne için yaşıyorsun? Hayattaki misyonun ne?
Malesef kapitalizm canavarı, ekonomik koşullar, memleketimizin ve yaşadığımız şehrin insanı yutan, yiyen trafiği, kalabalığı, korkularının ve zamanın baskısı altında kalıp bilincini yitiren insan, değerlerini ve vicdanını kaybediyor ve inançlarının ötesine geçiyor. “Babana bile güvenme!” kayıdı ile formatlanmış zihinler “kazığımı yemeden önlemimi alayım” güdüsüyle hareket ediyorlar. Kısacası-1’den başlıyoruz işlerimize ve ilişkilerimize.Buna bir de el ele olmaktan, birlik olarak, hareket etmekten aciz, yani BİZ olamamış; her biri tek başına yel değirmenleri ile savaşan egolar topluluğu eklenince hiçbirimiz tünelin ucundaki ışığı göremiyor ve aydınlığa kavuşamıyoruz.Birbirimizin yani kendimizin yarattığı karanlıkta yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Ama esasında hepimiz kaybolmuş haldeyiz.Bütün bunların yanında sevgiyle, bilgiyle, insanlıkla, ahlak ve vicdanla, saygıyla, hoşgörüyle, alçakgönüllülükle, sabırla, çalışkanlıkla, azimle ve yüreğiyle davranan insan ise dışlanıyor, çemberin dışına atılıyor ve yerini hırslı, hoşgörüsüz, sabırsız, empatisiz, önyargılı, aceleci, kısa yoldan ilerlemeye çalışan, az çalışıp, çok kazanmaya çalışan değerlerden yoksun insana bırakıyor.Önce üç şeritli yolları sekiz şeritli olarak dolduruyor, sonra yolu açmak için birbirimizle kavga ediyoruz.Bir diğeri borcunu zamanında ödemiyor diye, diğeri de ödemiyor, sonra cebimizde para yok ama alacağımız var diye birbirimizle kavga ediyoruz.İlişkilerimizde, dostluklarımızda birbirimizin kimliklerini eziyor, yargılıyor, yok ediyor, sevgi adına yaşamlarımızı hapsediyor, sonra “Ben senin için yaşamadım, bunu şunu yapmadım, sen de yapamazsın!” deyip, birbirimizi, hayatlarımızı tutsak ediyoruz.Dinlemeden konuşuyor sonra anlaşılmamaktan şikayet ediyoruz.Bana yar olmayan, başkasına da yar olamaz hırsı ve kıskançlıkla, öz değersizliklerimizle, başarıya giden bir kişiye veya işe engel oluyoruz.Mutsuz olmayı marifet biliyor, mutlu olana, gülene deli diye bakıyoruz.Yani önce kaosumuzu yaratıyor, sonra o kaosdan çıkmak için de birbirimizi yiyoruz. Yani kendi cehennemlerimizi yaratıyoruz. Geçen hayatlar, harcanan zamanlar, boşa giden enerjiler, kırılan kapler ve daha neler neler… YAZIK DEĞİL Mİ?Halbuki belki sadece kendi değerlerimizin farkında olarak, özgüvenle, hoşgörü ve anlayışla, empatiyle, saygıyla, sevgiyle ve birey olmamıza izin vererek, el ele ve BİZ olabilerek kendi CENNETlerimizi yaratamaz mıyız bu hayatta?Belki de herşey çok kolay olurdu!!!